Altın Tas
|
Başörtüsü
Hoca cezaevine atılır ve ateist bir adamla aynı koğuşta kalır.Bu ateist bir gün sorar: -"Hoca bu başörtünmesi nedir? Yaz-kış devamlı kapalı, sıcaktan pişerler degil mi?" Hoca: -"Bir mektup yazarsın ve açık gönderirsen sahibine gidene kadar herkes okur o mektubu Ama kapalı gönderirsen, bir sen bilirsin içinde yazılı olanı, bir de alacak sahıs" diye cavap verir.. |
Ellerimi Geri Ver Baba
6 yaşındaki çok yaramaz çocuk eline makası alır ve yeni alınan koltukları kesmeye başlar.Babası eve gelir çocuğu görür, elinde makas ve koltuklar paramparça.. Baba deliye döner ve, ceza olarak çocuğun ellerini bi sandalyeye bağlar sabaha kadar öyle bırakır. Sabah olduğunda çocuğun elleri mosmor, ve Kangren olmuş. Hastaneye giderler ve, çocuğun elleri kesilir. ertesi gün babası eve gelince çocuk ona döner ve; Babacığım bak bugün hiç yaramazlık yapmadım, ellerimi geri ver lütfen der, ve baba dayanamayıp intihar eder. |
Yunus Balığı
Küçük bir kız öğretmeni ile yunuslar hakkında konuşuyordu.,Öğretmen bir yunusun insanı yutmasının fiziksel olarak imkansız olduğunu söyledi, çünkü yunusun boğazı çok küçüktür. Küçük kız “Yunus peygamberi” bir yunusun yuttuğunu söyledi, sinirlenen öğretmen yunusun insanı yutamayacağını tekrarladı, bu imkansızdı. Küçük kız şöyle dedi: “Cennete gittiğim zaman Hz. Yunus’a soracağım.” Öğretmen “Ya Hz. Yunus cehenneme gittiyse?” diye yanıtladı. Küçük kız ” O zaman sen sorarsın” dedi.. |
Babaları oyunlardan birinde tüfekle bütün hedefleri vurmuş ve kocaman bir oyuncak ayı kazanmış. Sonra çocuklarına dönüp sormuş: “Evet, bakalım bu oyuncak kimin olacak? Hanginiz annenizin her dediğini yapıyor, ona hiç karşılık vermiyor?” Çocuklar önce bir durmuşlar, birbirlerine bakmışlar ve hep bir ağızdan cevap vermişler: -“Tamam babaa, oyuncak senin!..” |
Yandım Ya Resulullah
|
Bilezik
|
4 SORUYA 4 MÜKEMMEL CEVAP
|
Bismillah
|
DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİ
|
ANNE HAKKI
Hazreti Peygamberimiz (s.a.s.) eshabıyla oturmuş sohbet ediyordu. Bir kadın sahabe Resulullah'ın huzuruna telaşla girerek: - Ya Resûlellah! Şu anda kocam ölüm dçşeğinde, belki biraz sonra ölmüş olacak... Yalnız yanında kelime-i şehadet getirdiğimi anladığı ve kendiside getirmeye çalıştığı halde şehadet kelimesi getiremiyor. Kocamın ima...nsız gitmesinden korkuyorum. Bu hususta bir yardımınızı bekliyorum, dedi. Hazreti Peygamberimiz: - Kocan sağlığında ne gibi kötü harekette bulunurdu? diye sordu. Kadın hiçbir kötü amelinin olmadığını, namazını kılıp her türlü ibadetini noksansız yerine getirmeye çalıştığını söyledi. Bu sefer Peygamberimiz: - Kocanızın dünyada kimi var? diye sordu. Kadın ihtiyar bir annesi olduğunu söyleyince Peygamberimz (s.a.s.) kadının kocası Alkama'nın anasın huzura çağırdı. Hazreti Alkama'nın anası, Hazreti Peygamberimizin huzuruna çıktı. Peygamberimiz: - Oğlun sana karşı nasıl hareket ederdi? Oğlundan memnunmusun? diyr sordu. Alkamanın anası: - Ya Resulullah, oğlum evleninceye kadar çok iyi muamele ederdi. Evlendikten sonra hanımını dinledi, bana hor bakmaya başladı. Hatta son zamanda evini bile ayırdı. Ben de üzüldüm, onun bu hareketine, dedi. Peygamberimiz (s.a.s.) yaşlı kadına; oğlunun ölüm döşeğinde olduğunu, hakkını helâl etmediği takdirde cehennem azabı çekeceğini söylediyse de kadın: - Hakkımı helâl etmem ey Allah'ın Resûlü, dedi. Alkama ise evde yatıyor, hâlâ şehadet kelimesi getiremiyordu. Hazreti Peygamberimi, kadının annelik şefkatini harekete geçirmek için, orada bulunanlara: - Bana biraz odun hazırlayın, diye emir verdi. Kadın hayretle : - Odunu ne yapacaksın ya Resûlellah! diye sormaktan kendini alamadı. Çünkü o da şüphelenmişti. Peygamber Efendimiz : - Oğlunu yakacağım... Zira yarın cehennemde yanacağına cezasını burada çeksin, daha iyi buyurunca, kadın dayanamadı, - Oğlumun gözümün önünde yanmasına razı olamam ya Resûlellah ! Ona hakkımı helal ediyorum, dedi. Murat hasıl olmuştu... Hazreti Peygamberimiz, Bilâl-ı Habeşi Hazretlerini göndererek : - Git bakalım, Alkama ne haldedir? buyurdular. - Bilâl-i Habeşi Alkam'nın yanına varıp şehadet kelimesei telkin ettiğinde, Alkama'nın dili açılmıştı : - Lâ ilâhe illallâh, Muhammedün Resûlüllah, deyip ruhunu Allah'a teslim etti. Kaynak: Büyük Dini Hikayeler, İ.Sıddık İmamoğlu, Osmanlı Yayınevi |
Şeytan
Şeytan'ın yolu bir köye düşmüş, sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ineği sağan genç bir kadını uzaktan izlemeye başlamış. Şeytan, kadını epeyce izledikten sonra buzağının ipini biraz gevşetmiş. Buzağı da annesinin sağılmasını aç karnına izlemeye daha fazla dayanamamış. Debelendikçe boynundaki ip biraz daha gevşemiş ve sonunda hepten çözülmüş. Koşarak annesini emmeye giden buzağı, süt kovasına çarpmış ve bütün sütler yere dökülmüş. Sağdığı süt ziyan olunca siniri tepesine çıkan genç kadın, eline geçirdiği odunu buzağının kafasına vurmuş. Yavru kan içinde yere yıkılmış. Yavrusuna saldırıldığını gören inek bir tekmede kadını öldürmüş. Uzaktan geçmekte olan kadının kayınpederi, ineğin gelinini öldürdüğünü görüp, elindeki tüfekle ateş ederek ineği öldürmüş. Silah sesini duyan koca koşup gelmiş. Karısını yerde cansız yatar, babasını da elinde tüfekle görünce, silahını çekip tek atışta babasını öldürmüş. Kısa bir süre sonra gerçeği öğrenen genç adam bu kadar acıya dayanamayacağını düşünüp bir kurşun da kendi kafasına sıkarak canına kıymış. Şeytan gülerek, şimdi herşeyin sorumlusu olarak beni görürler. Buzağının ipini gevşetmekten başka ne yaptım ki ben? |
BANA BAKAN, KENDİNİ GÖRÜR!
|
Fakir
Musa (a.s.) Ve fakir. Musa Aleyhisselam bir fakiri görür, fakir giyeceği olmadığı için kumun içine girmiştir. Fakir:Ya Musa, bana dua et. Cenab-ı Hak ban yetişecek kadar dünyalık versin, yoksulluk beni tüketti.Musa Aleyhisselam dua eder. Hak Teala fakire dünyalık verir. Bir müddet sonra. Musa Aleyhisselam bir kalabalık görür, ne oluyor diye yaklaştığında, o fakirin kalabalığın ortasında olduğunu görür ve sorar. Bu ne haldir, ne oluyor burada? Bu adam şarap içmiş, kavga etmiş, kavga ettiği adamı da öldürmüş, şimdi ona kısas uygulanacak. Musa Alayhisselam bunun üzerine, Allah'ın adaletine bir kere daha iman ve bu cüretinden dolayı tovbe eder ve şu ayeti okur: Eğer Cenab-ı Hakk kullarına rızkı lüzumundan fazla verseydi, yeryüzünde ne azgınlıklar yaparlardı Allah cc herkese layık olduğu şeyi vermiştir. Öküzdeki iki boynuz eğer eşekte olsaydı, kimseyi yanına sokmazdı. Bazı acizler olur ki kuvvet kazanır kazanmaz, kalkar acizlerin elini büker. Her şeye şükür edelim ki her şey hayırlısı olsun inşallah |
Azrail in Güzelliği
|
Deli
Delinin biri camiye girer,belli ki namaz kılacak. Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı süzer-dolanır. Bir oraya, bir buraya her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider. Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar. Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını. Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses vs. derken, tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan. Nihayet biter namaz, bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar. Herkes kıpırdanmaya, adama söylenmeye başlamıştır bile. İmama kadar ulaşır sesler, hafiften tartışmalar. İmam aynı mahalleden, bilir az çok garibin halini, şefkatle yaklaşır meczubun yanına ve der ki: “Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla, sen ne yaptın? Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?" Bunu duyan meczub melül-mahzun, ama manalı bir bakışla sorar “Âdetiniz böyle değil mi?” “Ne âdeti?!” der Hoca. Cemaat da toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir o sıra. Der ki meczub bu kez: “Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye, şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım, gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir, ben de şu odunları yüklendim geldim işte, neden kızıyorsun? Kızacaksan herkese kız, tek bana değil! Hoca şaşırır: “Benim sırtımda da mı var?” der.. “Evet” der meczub, “Hepinizin sırtı yüklü!” Cemaatte ise hafiften “deli işte!” manasına,bıyık altından gülüşmeler başlamıştır. Meczub bu kez öne atılır ve tek tek cemaati işaret ederek, saf bir çocukça, heyecanla bağırır: “Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı. Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı!” Sonra iki elini yanlarına salar başını sallar ve umutsuzca; “ Boş yok, boş yok hiç! diye tekrarlar. O böyle söyleyince, herkes dehşet içinde şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar! Aynen doğrudur dedikleri çünkü; Kimi doğacak çocuğunu düşünüyordur namazda, kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını, biri onaracağı kapıyı, diğeri lokantasında pişireceği yemeği.. Biri açtır aklında yiyeceği tavuk, birinin sırtında sevdiği kadın, diğerinde de bakıma muhtaç annesi vardır. “Peki söyle bakalım bende ne vardı?” der, bu kez endişeyle Hoca.. O da der ki: “Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı! Meğerse efendim, hocanın ineği hastaymış, “öldü mü ölecek mi?” diye düşünürmüş namazda.. “Harâbât ehlini hor görme sakın, defineye mâlik viraneler var.” Bildirince bildiren, yüreği olan görüyor elbet.." |
Portakal
Materyalist öğretmen, öğrencisine: - Söyle bakalım, demiş. Allah nerede? Eğer bilirsen portakal vereceğim. Öğrencinin cevabı şu olmuş: - Siz bana O'nun olmadığı yeri gösterin, ben size portakal bahçesini vereyim. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder